İçeriğe geç

Gümüşhacıköy Sallar Köyü Alevi mi ?

Gümüşhacıköy Sallar Köyü Alevi mi? Kimlik, Güç ve Toplumsal Aidiyetin Siyaseti

Bir siyaset bilimci olarak, toplumsal düzeni anlamaya çalışırken en çok üzerinde durduğum olgulardan biri “aidiyet”tir. Çünkü kimlik, yalnızca bireyin kendini nasıl tanımladığıyla değil, aynı zamanda iktidarın onu nasıl tanımladığıyla da ilgilidir. Gümüşhacıköy Sallar Köyü Alevi mi? sorusu bu anlamda yalnızca bir inanç sorgusu değil; Türkiye’nin tarihsel, kültürel ve siyasal yapısında kimliklerin nasıl konumlandığını anlamak için derin bir pencere açar.

Bir köyün inanç kimliği, yalnızca dini aidiyet değil, aynı zamanda toplumsal güç dengelerinin bir yansımasıdır.

Kimlikten Güce: Devlet ve İnanç Toplulukları

Türkiye’de köylerin dini ve kültürel aidiyetleri, çoğu zaman yalnızca sosyolojik değil, siyasal bir anlam taşır. Gümüşhacıköy gibi çok kimlikli bölgelerde bu durum daha da belirgindir. Bir köyün “Alevi mi, Sünni mi?” olduğu sorusu, çoğu zaman sadece inanç biçimini değil, o topluluğun devletle, otoriteyle ve diğer toplumsal gruplarla kurduğu ilişki biçimini de gösterir.

Foucault’nun iktidar anlayışını hatırlayacak olursak, iktidar yalnızca baskı yoluyla değil, bilgi üretimi yoluyla da işler. Bu bağlamda “Sallar Köyü Alevi mi?” sorusu, köyün değil, soruyu soranın niyetini de görünür kılar. Çünkü kimlik bilgisi, kontrol aracına dönüşebilir.

Bir köyün inancı, çoğu zaman onun siyasal temsilini de belirler: seçim tercihinden yerel yönetim ilişkilerine, kültürel etkinliklerden kamusal kaynaklara erişime kadar geniş bir alanı etkiler. Dolayısıyla kimlik burada bir güç değişkenidir — hem tanımlayan hem de tanımlanan açısından.

Erkek Stratejisi ve Kadın Katılımı: Kimlikte Cinsiyet Boyutu

Toplumsal cinsiyet, kimlik siyasetinin en görünmez ama en belirleyici boyutudur. Erkeklerin güç ve strateji odaklı yaklaşımı, kimliği çoğu zaman “korunması gereken bir sınır” olarak görür. Kadınların katılımcı ve ilişkisel bakışı ise kimliği “paylaşılması gereken bir alan” olarak yeniden tanımlar.

Gümüşhacıköy Sallar Köyü gibi yerleşimlerde bu fark, toplumsal örgütlenmede açıkça hissedilir. Erkekler genellikle cemaatin politik temsilinde, köy derneklerinde veya yerel yönetimle ilişkilerde öne çıkar. Kadınlar ise kültürel sürekliliğin, inanç ritüellerinin ve toplumsal dayanışmanın taşıyıcılarıdır.

Bu durum, kimliğin sadece ideolojik değil, toplumsal olarak cinsiyetlendirilmiş bir süreç olduğunu gösterir. Erkekler kimliği “savunur”, kadınlar “yaşatır”. Dolayısıyla “Alevi mi?” sorusunun cevabı kadar, bu kimliğin kim tarafından ve nasıl temsil edildiği de siyasaldır.

İdeoloji, Kurumlar ve İnancın Kamusal Yüzü

Her inanç sistemi, bir ideolojiyle ilişki içindedir. Alevilik, tarihsel olarak hem dini hem de politik bir kimlik olarak şekillenmiştir. Bu nedenle bir köyün Alevi kimliği, yalnızca ibadet biçimlerini değil, aynı zamanda tarihsel hafızayı, dayanışma biçimlerini ve iktidarla kurulan mesafeyi de ifade eder.

Dyo kime ait? diye sormak ile Sallar Köyü Alevi mi? diye sormak arasında aslında yapısal bir benzerlik vardır: her iki soru da mülkiyetin ya da kimliğin “kime ait olduğu”nu değil, “kimin tarafından tanımlandığı”nı sorgular.

Devlet kurumları, eğitim sistemleri, medya ve yerel yönetimler, kimlikleri ya görünür kılar ya da görünmezleştirir. Alevi kimliği, Türkiye tarihinde uzun süre “görünmez” kılınan kimliklerden biridir. Ancak bu görünmezlik, sessizlik anlamına gelmez; tam tersine, alternatif bir toplumsal düzenin sessiz direnişidir.

Gümüşhacıköy Sallar Köyü’nün inanç yapısı, bu direnişin yerel bir örneği olarak okunabilir: inanç yoluyla kimliğin korunması, kolektif hafızanın sürdürülmesi ve demokratik dayanışmanın yeniden inşası.

Vatandaşlık ve Aidiyet: Devletle Köy Arasındaki Görünmez Müzakere

Bir köyün inanç yapısı, aynı zamanda onun vatandaşlık deneyiminin de biçimidir. Devletle kurulan ilişkide, inanç toplulukları çoğu zaman “eşit yurttaşlık” idealini deneyimleyemez. Bu durumda vatandaşlık, yasal bir statü olmaktan çıkıp, bir aidiyet mücadelesine dönüşür.

Sallar Köyü gibi yerleşimlerde bu mücadele, kolektif bir kimliğin korunmasıyla sürdürülür. Köy, kendi iç düzeniyle devletin dışsal otoritesi arasında bir denge kurar. Bu denge, tıpkı demokrasilerde olduğu gibi, çatışma ve uzlaşmanın birlikte var olduğu bir alan yaratır.

Bu anlamda köy, bir mikro devlet gibidir: geleneksel normlar yasaların, cem ritüelleri kurumların, topluluk kararı ise siyasal temsilin yerini alır. Kimliğin korunması, burada yalnızca dini değil, siyasal bir eylemdir.

Provokatif Sonuç: “Alevi mi?” Sorusunun Ötesinde Ne Var?

Sonuç olarak, Gümüşhacıköy Sallar Köyü Alevi mi? sorusu, cevabından çok sorunun kendisiyle anlam kazanır. Çünkü kimlik, sabit bir kategori değil, bir müzakere alanıdır.

Peki biz bu soruyu neden soruyoruz?

Bir köyün inancını öğrenmek mi istiyoruz, yoksa onun üzerinden bir kimlik hiyerarşisi mi kuruyoruz?

Ve daha önemlisi, bir topluluk kendi kimliğini nasıl tanımlarsa tanımlasın, bu tanımın siyasal sistem içindeki yeri neden hâlâ “öteki” olarak kalıyor?

Belki de cevap şudur:

Bir köyün Alevi olup olmaması değil, onun kendi kimliğini özgürce ifade edip edememesi, demokrasinin gerçek göstergesidir. Gümüşhacıköy Sallar Köyü’nün kimliği bu nedenle sadece bir inanç sorusu değil, bir siyasal eşitlik testidir — hem devlet için hem de toplumun vicdanı için.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

mecidiyeköy escort bonus veren siteler
Sitemap
ilbet güncel girişsplash